Hatasız kul olmaz! Elhak, yerinde bir söz. Hayat yolculuğunda birçok şey yapar, birçok karar alırız. Bu süreçte, her ne kadar istemesek te bir takım hatalar yapmamız, yanlış adımlar atmamız kaçınılmazdır. Burada önemli olan husus, yola hatalardan ders çıkararak devam etmektir. Doğru olan tutum tam olarak budur.
Yanlış olan ve hiç bir faydası olmadığı gibi hayatı zehir eden tutum ise pişmanlık duyarak kendini yiyip bitirmektir. Bu şekilde bir nedamet girdabına kapılırsak, olan biten her ne ise değiştiremediğimiz gibi, bu ağır duygusal yükün altında ezilerek ikinci bir ziyana uğramış oluruz. Hatta, bu olumsuz süreçte hayatı verimsiz yaşayarak ve potansiyel fırsatları kaçırarak oluşabilecek üçüncü bir kayıp ta işin cabasıdır.
Pişmanlık duymak, aşırı olmamak kaydıyla gayet normal bir durumdur. Nerede hata yaptığımızı sorgulayarak, gelecek adına hatalarımızdan ders çıkarıp olan biten her ne ise geçmişte bırakırsak kayıplarımızdan bir nevi kazanç sağlamış oluruz. Genel olarak, insanlar yaşam boyu pek çok hata yapar ve genelde pişmanlık duygusunun esiri olmaz. Fakat, bazı durumlar bunun dışındadır. Zira, yapılan hata sonucu oluşan kayıp veya maruz kalınan olumsuz durumun büyüklüğü, pişmanlık duygusunun daha yoğun hissedilmesine yol açabilir. Akabinde yaşanabilecek bir nedamet belasını bertaraf etmenin anahtarı durumu kabullenmektir. Nitekim, aşırı pişmanlık sarmalının temelinde de yapılan hatayı ve ortaya çıkan durumu kabullenmek yatar. "Keşke acele etmeseydim, Keşke daha dikkatli olsaydım, ben bu hatayı nasıl yaptım?" vb. düşüncelerin temelinde bu kabullenememe durumu yatar. Her ne olursa olsun kabullenmek ve yolumuza devam etmek zorundayız. Bu noktada, bir kaç husus önem arz ediyor.
Öncelikle Üzüntünün çaresi adlı yazımızda değindiğimiz üzere insanın yaşadığı herhangi bir olumsuz durum Allah'ın tasarrufu ve bilgisi dahilinde gerçekleşmektedir. Her ne şekilde gerçekleşirse gerçekleşsin yaşadığımız olumsuzluklar için kaygılanmak, hayıflanmak, üzülmek boşunadır. Nitekim, Hadid suresi 22. ve 23. ayetlerde, insanoğlunun yaşadığı olumsuzlukların görülmeyen ve pek bilinmeyen boyutu şu şekilde ifade edilmektedir. "Yeryüzünde vuku bulan ve sizin başınıza gelen her hangi bir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce, bir kitapta yazılmış olmasın. Şüphesiz bu, Allah'a göre kolaydır. (Allah bunu elinizden çıkana üzülmeyesiniz ve Allah'ın size verdiği nimetlerle şımarmayasınız diye açıklamaktadır. Çünkü Allah kendini beğenip böbürlenen kimseleri sevmez." Kur'an-ı Kerim'de bir başka ayette de insanın başına gelen musibetlerle ilgili bilgi verilmektedir; "De ki Allah'ın bizim için yazdığından başkası bize asla erişmez. O bizim mevlamızdır. Onun için müminler yalnız Allah'a dayanıp güvensinler" (Tevbe suresi 51. Ayet). Ayet meallerinden anlaşılacağı üzere, insan hayatının bir parçası olan musibetlerin soyut bir yönü vardır. Keza, dünya hayatının bir de görülmeyen yüzü vardır; "Onlar dünya hayatının ancak dış yönünü bilirler. Ahiret konusunda ise tamamen gaflettedirler. (Rum suresi 7. Ayet)
Konuyla ilgili bir başka husus, insanın kendisine bilerek zarar vermesinin mümkün olmamasıdır. O halde, yaptığımız bir hata sonucu kendimizi suçlamamız yersizdir. Aynı şekilde, bir başkasına zararımızın dokunması nedeniyle vicdanen rahatsızlık duyuyor olmamız da iyi niyetimizin göstergesidir. Nasıl ki, bir başkasının neden olduğu bir sıkıntı yaşadığımızda karşımızdaki kişinin özrünü kabul ediyorsak, kendimizi de mazur görmemiz gerekir. Tabii ki gerek kendimizle, gerek bir başkası ile ilgili bir hata yapmışsak bundan ders çıkarmalı, nedamet girdabına kapılmamalı, durumu telafi etmek için elimizden geleni yapmalıyız.
Son söz: Hayat (Dünya hayatı), pişmanlıklarla heba edilemeyecek kadar değerli ve kısadır.
Yorumlar
Yorum Gönder